17 Ağustos 2014 Pazar

Macera başlıyor ...



Bari'den bisiklet manzaraları
İtalya’daki bisiklet turu maceramıza Celal ve Eren ile Milano Central Station’da saat 14:00’de buluşarak başlayacaktık. Eren uzun bir tren yolculuğu ile Bari’den, Celal ise uçakla İspanya’dan gelecekti. 

Sabahleyin uyandığımda saat 10’u geçiyordu. Dünkü yaşadığım küçük çaplı maceralardan olsa gerek oldukça yorulmuşum. Sabah önce kendime gelebilmek için duş aldım. Ardından ise birkaç eşya çıkarmak amacıyla açıp içini tamamıyla boşalttığım heybemi tekrar düzenledim. Dünkü gibi  Milano’da kaybolmamak için googlemap’ten takip etmem gereken yolu belirledim. İnternet bağlantım olmadığı için güzergahın fotoğrafını çekip telefonuma kaydettim. Yolumu kaybedersem  en kötü ihtimalle İtalyan halkının engin İngilizcesine sığınırım diye düşündüm. En azından bu sefer şehrin atardamarlarından birinde yer alan tren istasyonunu sormam halinde daha doğru yol tarifleri alabileceğimi düşündüm. 

Yani umarım ... İnşallah !!!

Evden ayrılış vakti ...

Evden çıkmadan önce takip etmem gereken yola son kez göz atıp, heybeyi bisikletime yükledim.

Evden ayrılırken sokak manzarası
Yolun büyük kısmını kolaylıkla buldum fakat yer yer yine kaybolduğumu saklayamayacağım.  

Toplumda genel algı kadınların yer yön bulmakta zorlandığı ve erkeklerin ise bu konuda daha iyi oldukları yönündedir. Yön bulma konusunda kendime dair algım, oldukça iyi olduğum yönündeydi, fakat Milano’daki yaşadıklarım bu konudaki özgüvenimi altüst etti doğrusu.

CS’a giderken  yolumun üzerinde bulunan 1800’lü yıllardan kalma Arco della Pace (The Arch of Peace, türkçesi Barış Kemeri diye çevirilebilir sanırım)’in yanında durup fotoğraf çektim.

Arco Della Pace
Eser, üzerinde çok sayıda işlemenin de bulunduğu yüksekçe bir yapıydı. Sonradan bu işlemelerin İtalya tarihindeki önemli olayları tasvir ettiğini öğrendim. 

Bu tarihi yapının önünde durmuşken bir selfie yapmayı da ihmal etmedim. 



Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere dünkü yağmurun aksine o gün hava oldukça sıcaktı ve ben o sırada sıcaktan buharlaşmak üzereydim.

Tren garına varış 

Ufukta CS belirir
Sonunda saat 13:20 gibi tren garının önüne ulaştım. Gecikeceğim diye korkarak yola çıkmıştım ama tahminimden daha erken bir vakitte buluşma yerimize geldim.Hava sıcak olduğu için hem gölge bir yer bulmak hem de etrafa göz atmak için tren garı etrafını dolanmaya başladım. Tam 2 dakika olmamıştı ki arkamdan birinin bana seslendiğini duydum.

Ve karşımdaki Eren’di. 

Büyük bir sevinç anı yaşanacaktı ki tam 10 saniye sonra  ikinci kez Türkçe bir ses geldi ve gelen tabi ki Celal’di.

Öyle böyle derken önce gölge bir yere geçip soluklandık. Kısa bir sohbetin ardından öncelikle uygun bir yere geçip karnımızı doyurmayı ardından ise Decatlona  gidip eksik kalan kimi malzemelerimizi tamamlamaya karar verdik. 

Öncelikle kendimize sessiz sakin ve de gölge bir yer bulduk. Ardından Eren ve Celal’in yanında getirdikleri yiyecekleri afiyetle yiyip kendimize geldikten sonra Dekatlon’a doğru yola koyulduk.

Jamon zamanı
Eren daha önceden Milano’ya geldiği ve artık yanımızda internet bağlantımız da olduğundan dolayı yolu kolayca bulduk. 

Bu yolculuk sırasında yol üstündeki Sforza kalesinin yanından da geçtik. Hemen durup bir fotoğrafını  da çektim. 

Sforza kalesi


Kalenin baktığım yüzü oldukça görkemli ve eski gözüküyordu. Sıcak havaya karşın kale civarı oldukça kalabalıktı. 14-15 yy. dolayında yapılan bir kale için gerçekten de oldukça hoş ve görkemliydi. Günümüzde kale, müze ve sergiler için kullanılmaktaymış. 

Dekatlon’a varmamıza çok az kalmıştı ki heybemin plastik tutacaklarından biri koptu. Bir yandan Dekatlon’da alışveriş yapalım bir yandan da bu problemi çözelim derken planımız sekteye uğramaya başladı. 

Güne başlamadan önce planımız Milano’dan Tirano’ya trenle gitmek ardından da yaklaşık 30 km yolu pedalladıktan sonra Bormio’da önceden rezervasyonunu dahi yaptığımız kamp alanına ulaşmaktı.


Aksilikler nedeniyle treni kaçıracağımız belli olunca öncelikle eksiklerimizi giderip, heybe sorununu çözmeye karar verdik. Bu sebeple de yaklaşık 2 saat sonra ki tren seferine yetişebildik. 

Buradan sorunsuz bir şekilde ayrılıp tekrar CS’a geri döndük. Tren saatine daha zaman olduğu için buluştuğumuzda çekmeyi unuttuğumuz selfiemizi de yaptık. 

İlk selfie ilk heyecan
Çok fazla başarılı bir özçekim olduğunu söyleyemeyeceğim  ama üçümüzün de aynı karede olduğu ilk fotoğraf olması açısından kıymetliydi.

Bu arada tren istasyonundan kısaca bahsetmek gerekirse bina oldukça yüksek, ince detaylarla süslenmiş, oldukça heybetli görünümdeydi. 1900’lu yıllarda yapılan bina, o dönem Musolini tarafından da faşist rejimin gücünü yansıtması için oldukça önemli bir figür olarak tasarlanmış.


Gara girdiğimizde içerisi oldukça geniş bir yapı ile karşılaştık. Oldukça planlı olan binada kaybolmak gerçekten de pek mümkün değil. Çok sayıda asansör ve yürüyen merdiven mevcut. Bu asansör ve merdivenlerden hiçbir sıkıntı yaşamadan bisikletlerinizi taşımanız mümkün. İzmir’de metrodaki gibi saçma sapan yasaklar yok yani ...

Biletlerimizi alıp trene doğru yöneldik. Öncelikle lokomotifin hemen arkasındaki vagona bisikletlerimizi bağladık ve yerlerimize geçtik. 


Koltuklarımıza yerleştikten sonra üçümüzde de tura başlıyor olmanın verdiği keyif ve şaşkınlık vardı. Aylar önce yapılan konuşmalar,yazılar,planlar herşey gerçek olmuştu ve sonunda trende yol almaya başlamıştık.

Trenden manzaralar
Keyifler yerine geldikçe ilk tur fotoğrafları da çekilmeye başlanmıştı. Tren, göl kıyısından ve dağ manzaralı yerlerden geçtikçe çekilen fotoğraf sayısı da artmaya başladı.

Bize gözlük camı yeter
Tren penceresinden




Son durak Tirano ...

Ve sonunda  Tirano’ya geldik. 

Bisikletlerimizi almak üzere ön tarafa geçtiğimiz sırada, bisikletini almak üzere bizimle ön vagona gelen İtalyan birisi ile tanıştık. Ayaküstü ne yapıyorsunuz nerden geliyorsunuz sohbetleri sonunda arkadaşla hızlı bir kaynaşma oldu. Özellikle de Stelvio Geçidini tırmanacağımızı öğrenince oldukça etkilendi. 

Bisikletlerimizi zor da olsa trenden indirdik. O sırada o tarafa mı gideceğiz bu tarafa mı gideceğiz derken tanıştığımız genç arkadaş bize eşlik ederek yolu tarif etme istedi. Biz de turun ilk anında ki cazip teklifi reddetmedik tabi ki .

Önde yeni tanıştığımız arkadaşla birlikte dört bisikletli Tirano içlerine doğru pedallamaya başladık. Sürüş sırasında bir yerde su alabilmek için mola verdik. Tirano’da gördüğüm ve tüm belediyelere de örnek olmasını umduğum bir cihazla karşılaştık. Cihazın fotoğrafını o an ki heyecanla  çekmemişim fakat kabaca tariflemeye çalışayım. Cihaz su sebiline benzer boyutlarda, üzerinde doğal su, gazlı su, ılık gazlı su, soğuk gazlı su düğmeleri olan bir cihazdı. Çok susadığımız ve suluklarımıza içecek ile doldurmaya planladığımız dakikalarda belediyenin bize sunduğu bu dev hizmetin bizde yarattığı etkiyi anlatabilmek imkansız. Tur boyunca da buna benzer bir hizmet ile tekrar karşılaşmadık.

İtalyan arkadaşın önderliğinde bisiklet yolunun girişine geldik. Bize Bormio’ya  kadar bu yolu takip ederek gidebileceğimizi ve ayrıca yolda yer yer hiç aydınlatma olmadığını fakat bölgenin oldukça güvenli olduğu için korkmamamız gerektiğini söyledi.

Stelvio'ya giden yol
Tam teşekkürlerimizi sunup ayrılacaktık ki o sırada ordan geçmekte olan bir bayan, elimdeki fotoğraf makinesini görüp, isterseniz birlikte fotoğrafınızı çekebilirim diyerek  istekli bir şekilde yaklaştı. Bu kadar sıcak bir karşılama beklemiyorduk açıkçası. Biraz şaşkın, biraz heyecanlı biraz da meraklı bakışlarla fotoğrafımızı çekildik. 


Teşekkür edip iki arkadaştan da ayrıldık.

Ardımızda kalanlar
Pedal zamanı 

Saat oldukça geç olmuştu. Bormio’ya varabilmemiz  biraz zor gözüküyordu fakat hava karanlık da olsa pedallamaya kararlıydık.

Ve tur gerçek anlamda şimdi başlıyordu.

Yola koyulduk ve karanlığı  yara yara ilerlemeye başladık. Muhteşem bir bisiklet yolundan tatlı tatlı tırmanarak ilerliyorduk. Sol yanımızda bu bölgede bundan sonra sıkça karşılaşacağımız elma ağaçları vardı, sağ yanımızda ise nehir akıyordu. Hava tertemiz, keyfimiz yerinde pedallamaya devam ettik. İtalyan arkadaşın da söylediğini doğrularcasına yeryer zifiri karanlık yollardan geçtik. Yer yer elma ağaçlarının yanında durup, elmalar İtalyan halkının yiyebileceği kıvama gelmiş mi diye kontrol ettik.


Eh ... fena değil !!!
Tırmanış sırasında bir süre sonra irili ufaklı köylerin arasından geçmeye başladık. Yolda mola verdiğimiz sırada bizi görenler ne yapıyorsunuz yolculuk nereye diye ayaküstü sohbet etmeye yapmaya başladık.  Zaman zaman deli misiniz siz bu saatte ne Stelvio’su bakışları alsak da, genel anlamı ile motive edici güzel sözleri de duyarak yolumuza devam ettik.

Tahminen 2-2,5 saat kadar gece sürüşü yaptık. Saat gece 12’e yaklaştığında, daha önümüzde yaklaşık 20 km’lik yol vardı. Bormio’da kamp kurma ihtimalimiz tam anlamı ile sıfırlandı. Saatin ilerlemesi ile içinde bulunduğumuz belirsizlik keskinleşti.

Sürüşümüz sırasında küçük bir kasabadan geçerken, önden giden Eren kilisenin yanında çadır kurulabilecek bir alan olduğundan bahsetti. Gidip bahsi geçen yeri inceledik. Gayet güzel, yeşilik, insanların dikkatini çekmeyecek bir yerdi. Etraf oldukça ağaçlıktı ve ağaçlığın sol tarafından nehir akıyordu. Nehrin gürül gürül sesi kulaklarımız için bir müzik ziyafeti sunuyordu.  Ayrıca gökyüzündeki yıldızların güzelliğini anlatabilmek imkansızdı doğrusu.

Çadır kurduğumuz yerden kovulur muyuz, birisi  bizi şikayet eder mi acaba diye her ne kadar çekinsek de çadıra girdikten sonra nehrin su sesi eşliğinde mışıl mışıl uyumuşuz.

Sırada büyük gün; Stelvio tırmanışı var ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder