25 Eylül 2014 Perşembe

Tadımlık bir yazı ...


Akşamki polis baskınını savuşturduktan sonra bizi hiçbir kuvvet keyifli bir uyku çekmekten alıkoyamazdı.

Çadır insanlarından birinin günaydın pozu bunun ispatıdır.


  Çadırdan çıkıp dışarıya baktığımızda herşey yerli yerindeydi. 


 Dışarıda kendimize gelmeye çalıştığımız sırada nehir tarafında bir hareketlilik olduğunu farkediyoruz. O da ne derken ...



Nehrin içerisine dizlerine kadar botları ve getirdikleri bilumum av malzemeleri ile giren balıkçıları görüyoruz. Nehrin ortalarına doğru ilerleyip oltalarını vira bismillah diyip atarak (hristiyanlar buna denk gelecek ne diyorlar bilmiyorum ama :) güne keyifli bir başlangıç yapıyorlar.

Bugünkü planımız Padova'ya ulaşmak. Bulunduğumuz yer itibari ile Padova yaklaşık 30 kilometre uzaklıktayız. Padova'da bizi Celal'in İspanya'dan oda arkadaşı olan Leonardo karşılayacak.

30 kilometrelik yol boyunca, mesafenin de kısa olmasından ötürü fotoğraf çekmeye değer pek birşey olmadı. Lakin yolda verdiğimiz mola sırasında kendisini sevdiren daha sonrasında ise koşarak peşimizden gelen şu güzellik dışında ...


Öyle böyle derken Leonardo ile buluştuk. Bizi büyük babası ve annanesinin yaşadığı eve götürdü. Ev demek gerçekten de gittiğimiz yere ayıp olur. Şato diyelim en iyisi :) İki katlı müstakil, kocaman bir atölyesi olan ve yaklaşık bir stadyum büyüklüğünde geniş bir bahçesi ile muhteşem bir yer.

Bahçede köpeğinden, salıncağına, üzüm bağlarından, çeşit çeşit ağaçlarına, kümesinden, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar tarlasına kadar içerisinde yok yoktu.



Evin avlusuna girdiğimizde bizi kalabalık bir aile karşıladı. Karşımızda Leonardo'nun annesi, babası, teyzesi, dayısı, kardeşi,annanesi, babanesi derken aynı soyadı paylaşan yaklaşık 12 kişi ile bir anda tanıştık.

Padovaya bisikletle geldiğimizi öğrendikleri ve bundan ayrıca bir keyif aldıkları için ailece toplanıp bizi karşılamak istemişler. Ne büyük incelik ve güzellik ama. İnsana böyle güzel misafirperverlikler ve güzellikler sadece kendi ülkesinde varmış gibi anlatılıyor lakin gerçek hiç de öyle değil. Bu şekilde heyecanlı ve içten bir şekilde karşılanmamız hepimizi ayrıca mutlu etti.

Tanışma faslından sonra yemekler hazırlanmaya başlandı ki biz bu zaman dilimini fırsat bilip günlerdir alamadığımız duşu alıp, artık iyiden iyiye kirlenmiş çamaşırlarımızı yıkadık.

Turun en güzel anlarından biri herhalde onca zorluktan sonra aldığımız o muhteşem duştu. Vücuduma değen her bir su zerresini tamamiyle hissederek hiç böyle bir duş almamıştım.

İşimiz bitip duştan çıktığımızda yemekler hazır bütün aile bizi bekliyordu.

Menüde hindi yemeği, peynir ile hazırlanmış patlıcan yemeği, beşamel soslu pasta ve muhteşem bir tatlı vardı.

"Dı" diyorum ancak bunları gösteremiyorum çünkü o an yorgunluk ve açlık ile bu leziz yemeklerin tamamına odaklanmıştık. Daha sonrasında kan şekerim yükseldiğinde fotoğraf çekmediğim aklıma geldi ancak artık iş işten geçmişti.

Yemek sırasında masada yarı İtalyanca yarı İngilizce o kadar keyifli bir sohbet vardı ki anlatamam. Sanki yıllar önce tanışmış şimdi tekrar bir araya gelmişçesine herkes çok keyifli ve mutluydu.

Bu sohbetin üzerine bir de muhteşem bir kırmızı şarap açılınca keyifler tavan yaptı.

Yavaş yavaş sohbet doyumuna ulaşıp aile fertleri ayrılmaya başladı ki biz de günün geri kalan kısmını Padova'da şehir merkezinde geçirmeye karar verdik.

Şehir merkezinde hızlı bir turdan sonra ara sokak benzeri bir yerde birşeyler içmek için ara verdik.

Mola durağımızda İtalya'da meşhur olduğunu öğrendiğimiz Spritz'i içmeye karar vermiştik.


Bu ünlü İtalyan kokteyli gerçekten de oldukça güzel ve içimi keyifliydi. İnternetten daha sonra birçok yerde bu içkinin müptelası olanlar olduğunu öğrendim. Merak edenler için internette çok sayıda  içki tarifi de mevcut. Mutlaka denenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Şehir turumuzu keyifli bir şekilde taçlandırdıktan sonra evimize geri dönüyoruz.
Eve gelince bizi kapıda bir kırmızı bir sürpriz karşılıyor ...


Hemen içerisine atlayıp pozlarımızı veriyoruz. Evet gördüğünüz üzere üstü açık kırmızı araba yaklaşık 80 yaşlarında olan Leonardo'nun dedesine ait. Ne büyük bir keyif ama.

İnsan böyle bir dede ile karşılaşınca "vay be" demekten kendini alıkoyamıyor. 

Günün geri kalan kısmını ise evde sohbet ederek ve dinlenerek geçiriyoruz.

Ev ortamını bulunca hepimiz o kadar rahatlıyor ve o kadar mutlu oluyoruz ki tarifi zor bir hissiyat bu gerçekten. 
Biz de bahanesiyle evin tüm nimetlerinden faydalanıyoruz :)

Bisikletsiz ve az fotoğraflı geçen bugünün ardından yarınki planımız ise Venedik oluyor.

Padova Venedik arasını tren ile yaklaşık 1 saatte katedip, buranın tadını çıkardıktan sonra uygun bir saatte eve geri dönmeyi, günün geri kalanında bisikletle pedallayabildiğimiz kadar pedallamayı planlıyoruz.

Sıradaki yazı: Biz de Venedik ...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder