28 Eylül 2014 Pazar

Biz de Venedik ...

Dünkü modern insan hayatı sayesinde hepimiz oldukça enerjik ve keyifli bir şekilde uyandık. Güne Leonardo'nun anneannesinin yaptığı çay ve kahve ile başlıyoruz.

Herşey yolunda ...

Tek handikap ise yola çıkacak olmamıza karşın havanın oldukça kapalı ve ha patladı ha patlayacak durumunda olmasıydı. Gecikmeden hemen yola koyuluyoruz ve tren garına doğru ilerliyoruz. İstasyon girişinde çok fazla sayıda bulunan self servis bilet satın alma cihazlarından 3 adet bilet alıyoruz ve rotamızı bisikletsiz olarak Venedik' doğru çeviriyoruz.

Velespitlerimize dinlenmeleri için bugünlük izin veriyoruz :)

Venedik yolcuları
Sohbet muhabbet derken yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından Venedik'e adım atıyoruz. Adım atıyoruz diyorum ama bu o kadar kolay olmuyor çünkü tren çok kalabalık ve trenden inmek bile çok zor. Zira içerisinde Venedik'i görmek için gelmiş yediden yetmişe farklı farklı ülkelerden birçok insan var.

Uzun bekleyişin ardından tren garının önüne çıktığımızda Venedik bize hoşgeldin diyor.

Tren garı önünden ilk manzara
Gördüklerimiz bizi tüm güzelliği ve gizemiyle kendisine doğru çağıran bir kadın gibiydi. Bu çağrıyı yanıtsız bırakamazdık.

Ve kalabalıklar içerisine, bu çağrıya kayıtsız kalamayanların arasına karıştık.





Kısaca Venedikten bahsetmek gerekirse şehir, İtalya'nın kuzeydoğusunda, Adriyatik Denizi'nin kıyılarında bulunmakta ve yaklaşık 100 civarında adacıktan oluşmakta. Bu adacıkları birbirine bağlayan çok sayıda kanal ve köprü bulunuyor. Şehir, daracık sokakları, biranda karşınıza çıkan rüya gibi kanalları, köprüleri ve gondolları ile tüm turistlerin dikkatini çekmekte ve sık sık romantizm ile anılmakta.

Kuşlar

Çiçekli balkonlar


Otopark derdi olmayan evler
Gittiğimizde de hissettiğimiz üzere şehir her daim turistlerin gözde mekanı. Sokaklarda gezmeye başladığınızda İtalya'da olduğunuzu unutarak rüya gibi bir şehirde kaybolup gitmek istiyorsunuz. Zira nerede ise sadece 3-4 insan genişliğindeki sokaklarda kaybolmak oldukça kolay. Bu kadar fazla sayıda ve dar sokakta insan kendisini zaman zaman üzerinde deney yapılan bir fare gibi bile hissediyor. Bu hissiyat içinde de aniden kaybolmak gayet normal.
Kendinizi kaybetmek istediğiniz bir yer arıyorsanız kelimenin tüm anlamları ile doğru yerdesiniz :)





 Venedikte gezinmeye devam ettikçe ve fotoğraf çekmeye başladıkça dikatimi çeken birşey oldu. Şehirde kanallar, dar sokaklar gibi faktörler çok önemli ama gondolları kullanan karizmatik görünümlü abiler de şehre ayrı bir derinlik veriyor. Özellikle üzerlerine giydikleri yatay çizgili kıyafetleri ve kafalarına taktıkları hasır şapkalarıyla ayrı bir duruşları var.





Hava ha patladı ha patlayacak derken yağmur bastırıyor ve yağmurdan kaçma bahanesiyle dar sokaklarda ki dükkanlara giriyoruz.

Baykuşseverlere

Yımyım :)

İtalya'nın meşhur Limocello'su
Venedik gezisinin amacından sapmaya başladığını ve alışverişe dalmaya başladığımızı farkedince kendimizi hemen dükkanların dışına atıyoruz.

Kısa sürede San Marco Kilisesi ve Meydanına geliyoruz. Meydan ve kilise o kadar büyük ki tek bir karede hepsini tam olarak fotoğraflamak imkansız. Panoramik bir çekim denemesi yapmak kaçınılmaz.



Ardından çok sayıda fotoğraf çekme girişiminde bulunmama karşın meydan o kadar kalabalık ki iyi bir açıdan, insanların absürd bir şekilde kareye girmediği bir fotoğraf çekmek imkansız. Paylaşılabilecek kıvamda olan az sayıda fotoğraf ...



Kilise üzerindeki çizimler




San Marco meydanı  İtalya'nın en büyük meydanı konumunda. Meydanın geçmişi 9. yüzyıla kadar gitmekteymiş. Ayrıca meydan dönemin ünlü yazarlarınca "Avrupa'nin Salonu", Napolyon tarafından ise "Avrupanın en güzel şenlik alanı"  olarak nitelendirilmiş.

"St. Mark's Square" by Jtesla16 - Own work. Licensed under Creative Commons Attribution-Share Alike 3.0 via Wikimedia Commons - http://commons.wikimedia.org/wiki/File:St._Mark%27s_Square.JPG#mediaviewer/File:St._Mark%27s_Square.JPG
Piazza San Marco with the Basilica, by Canaletto, 1730
Meydandaki fotoğraf denemelerinin ardından hava yine çiselemeye başlıyor. Biraz hızlı hareket etmeliyiz zira şehri dolaşıp mümkün mertebe erken saatte Padova'ya dönmemiz gerekiyor. Meydanı dolaştıktan sonra deniz tarafına doğru yöneliyoruz. Hemen pozlar veriliyor :)


Yağmur hafiften atıştırmasına karşın heryer o kadar kalabalık ki anlatabilmek mümkün değil. Adım atarken bile önündeki kişinin ilerlemesini bekliyorsunuz. Bu dönemde bile bu kadar kalabalık olan bir yerin Venedik Karnavalı zamanında nasıl olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

Deniz kıyısında biraz ilerledikten sonra sol tarafımızda bir köprü kalıyor. Köprüyü en güzel gören yerde öyle bir kalabalık var ki, iğne atsanız yere düşmez lafı ilk olarak burada ki durumu anlatmak için kullanıldı herhalde diye düşünürsünüz.

Son Nefes Köprüsü
İğne düşmeyen yerden baktığımızda ötede Son Nefes Köprüsü olduğunu farkediyoruz. Burası Düklük Sarayı ile Hapishane arasında kapalı olarak inşa edilmiş bir köprü. İsmini de buradan cezaevine giden mahkumların Venedik'e son kez bakmasından almış bir yer.

Yavaş yavaş tren garına doğru dönmeye başlıyoruz. Dönüş yolundan kareler ...



Anne sırtındaki küçük gezgin


Dönüş yolunda bir hayli zorluk çekiyoruz. Daha önceden burayı 3-4 defa ziyaret etmiş Eren dışında çevreyi bilen kimse yok. Lakin  Erenle beraberken bile şehirde kaybolmayı başarıyoruz.
Kaybolmamak zaten imkasız çünkü o kadar çok sayıda sokak varki insan nereden girip nereden çıktığını anlamıyor.

İşte bu kaybolma anında çekilmiş bir video ...



Neyse bir şekilde yolumuzu bulup yola devam ediyoruz ...

Ve karşı da görünen Venedikteki en büyük köprü olan  Rialto Köprüsü ...


Burası uzaktan sadece bir köprü gibi gözükmekle birlikte iç tarafı oldukça hareketli, rengarenk alışveriş dükkanları ile kaplı bir yer .


Yol üzerinden hediyelik eşyalar baktıktan sonra yola devam ediyoruz.

Venedik'e son bakışlar ...





Bütün güzellikleri ardımızda bırakıp tren garına ulaşıyoruz. Biletlerimizi alıyoruz ve vagondaki yerimizi alıyoruz.

Şimdilik herşey yolunda fakat sıkıntı olan bir durum var, o da havanın yağışlı olması. Bugünkü planımız dönüşte pedala basmaktı fakat an itibari ile hava yağışlı. Güniçi hava durumunu saatlere göre kontrol ettiğimizde yağmurun şiddetini ilerleyen saatlerde daha da artıracağını öğreniyoruz.

Padova'ya ulaşana kadar bugün ne yapmalıyız konusunda konuşup tartıştık ve sonunda bugün için kalacak yerimiz halihazırda var iken, yağmurda pedallayıp nerede kalacağımızı bilmeden yol almak fikri saçma geldi.

Sonuç olarak günü Padova'da evde geçirmeye karar verdik.

Günü evde yol için bisikletlerimizin bakımlarını yaparak tamamladık.

Akşam ise Leonardo'nun ailesi ile birlikte çay ve kahve eşliğinde güzel bir sohbet ile ölümsüzleştirdik.







2 yorum:

  1. Buraya kadar olan akıcı anlatımından dolayı teşekkür ederim. Anlatımın o kadar güzeldi ki kendimi bir an sizin yanınızda pedallıyor olarak hissettim. Ama hikayenin devamını da merak etmeden yapamıyorum :) yayınlamayı düşünüyormusunuz ?

    YanıtlaSil
  2. Ergün Bey beğenmenize çok sevindim çok teşekkür ederim. Venediktan sonra yazılası halihazırda bekleyen sanırım 4 ya da 5 gün var . Turu ben Roma'da sonlandırdım ve anavatana geri döndüm :) Tez işleri ile ilgilendiğim için bir süredir pek yazmaya vakit ayıramıyorum. Dolayısıyla kısa vadede yazamayacağım büyük olasıklıkla ama masaüstümde hikayesini yazmadığım fotoğraflar duruyor. Gerisini en uygun zamanda tamamlayacağım. İlginiz için çok teşekkür ederim . Çok mutlu oldum gerçekten de :) Macera devam edecek ...

    YanıtlaSil