20 Nisan 2016 Çarşamba

Koala in Batman

Bu sefer hiçbir şey planlandığı gibi değildi. Yani planlama aşamasına dair hiçbir katkım olmadı. Sağolsun herşeyi devletimiz düşünmüştü ve bu hizmeti ayağımıza kadar getirmişti. O hizmet neydi kardeş bize de de hele diyorsunuz değil mi? Yoksa duymadınız mı zorunlu tatil hizmetini ...

İnanılmaz bir fırsat, inanılmaz bir deneyim.

Neyden mi bahsediyorum, tabi ki devletimizin doktorlara getirdiği, uyguladığı zorunlu hizmetten ...

Kelimelere uzaktan bakınca nasıl görünüyor bilmiyorum ama zorunlu kısmını kaldırıp, yerine tatil kelimesini koyunca herşey pek daha renkli, pek daha bir geçici gibi geliyor. Yani biraz da zorunlulukları keyifli hale getirmenin yolunu şimdilik böyle buldum ben. Çevredeki ölümleri kalımları, savaşları, yoksulluğu, üç maymuna bağlayarak pas geçiyorum. No puedo hablar...  Söylenesi çok söz var, not düşülsün lütfen! 

Neyse ben tuttuğum kısımdan yani tatil kısmından bahsedeceğim bu yazıda. Yeni geldiğim şehri, şehrin hikayelerini, yakaladığımı düşündüğüm detayları paylaşmaya çalışacağım. Peki bunu neden mi yapıyorum?

Bunu yapma sebeplerimden birincisi gezi anlayışımın biraz değişmesi sanırım. Yani gezmek için illaki çok büyük bir yer değişikliği yapmak gerekmiyor gibi geliyor artık (yoksa yaşlanıyor muyum lan :). Geziyi ya da farklı seyirleri, olduğunuz yerden aynı nesnelere farklı açılarla ya da farklı kişilerle yapmak da mümkün sanki... İkisinin de dadı başka tabi ki ama bulunduğum yerde öğrendiğimi düşündüğüm şeylerden birisi de bu oldu. Dışa yolculuk yanısıra içe doğru yolculuk da pek bir keyifli. Bu söylediklerin tam olarak gezi yazısı konseptine girer mi derseniz bence girer diyerekten yoluma yani yazmaya devam ediyorum :).

Bu girişimimdeki ikinci sebep ise becerebildiğim kadarıyla bir köprü vazifesi görebilme, uzakları yakın kılabilme, yönetilen algı dünyamızı saygı duruşuna çağırıp iki saniye sukunete davet etme ve insanı, yaşamı olup biteni anlamaya dair bir minnak bir girişim.

Ben 29 yaşında uzman doktor olarak zorunlu hizmet görevini yapmak üzere doğuya ya da güneydoğuya adı neyse, illerden de Batman’a hekimlik yapmak üzere gönderilmiş bir insan evladı, kozmoza bakacak olursak ise toz zerresinden de küçük, daha minnak sıradan bir türümün bir örneğiyim.

Bu yazı dizisinde Batman’da zorunlu hizmet sırasında yaşadığım ilginç şeyleri deneyimleri öyküleri paylaşmak istiyorum. Umarım bunu başarabilirim.

Buraya geldiğimde ilk hissettiğim en büyük duygu şuydu ; belki bir çok Avrupa ülkesini gördüm, belki Ankaranın batısında gidilmedik yer bırakmadım ama geldğim bu yer bana gittiğim yurtdışındaki ülkelerdeki yaşadıklarımdan daha uzak gibi hem de bir o kadar yakın gibiydi. Geldiğimde hissettiğim yabancılık hissini en güzel Sting'in Englishman in New York parçası anlatabilir sanırım ( https://www.youtube.com/watch?v=d27gTrPPAyk ). Ama zaman geçtikçe şunu gördüm ki bana uzak gelen şeyler aslında düşündüğüm kadar da uzak değil hatta onlar benim çok önemli parçalarımmış. Kendimi burada bulmaya başladım. Kendimi “batılı” sanırken aslında bir o kadar da “doğulu” olduğumu farkettim.

Batıya doğru gittikçe doğuya mı gitmiştim yoksa uzaklar uzak olmaktan mı çıkmaya başlamıştı. Yoksa hepsi Polyannanın çizdiği bir tablo muydu? Yok hayır değil. Ben bizi, bizi biz yapan şeyleri bu ülkeyi ülke yapan, yaşanılır kılan, keyifli kılan, heyecanlı kılan ve vazgeçilmez kılan şeyleri görmeye başladığımı, dokunmaya başladığımı hissediyorum.

Yaşım her geçen sene artıyor olsa da bu artışın tersine bir çocuk gibi kendini keşfetmeye başlamak, kendini daha iyi tanımlayabildiğini algılayabilmek ne kadar da tezat aslında. Ama bir o kadar da içiçe ...

Büyüdükçe küçülmek böyle mi oluyor acaba?

Neyse yolculuğa başlayalım bir yerden. Haydin hevaller, satırlar bizi bekler J